16. Yüzyıl Osmanlı Çinilerinin Üretilmesi ve Geliştirilmesi

          

16. YÜZYIL OSMANLI ÇİNİLERİNİN ÜRETİLMESİ VE GELİŞTİRİLMESİ

(Proje No: 2018H040460)

 

          T.C. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı destekli “16. yüzyıl Osmanlı Çinilerinin Üretilmesi ve Geliştirilmesi” Ar-Ge Proje 2013-2016 yılları arasında yürütülen 2013-96 no’lu Sosyal Sorumluluk Çerçeve Projeleri kapsamında “Çini Kültürümüz”  isimli, 2013/2-13 nolu alt projeden doğmuştur (https://ssp.dpu.edu.tr/tr/index/sayfa/4755/proje-20132).

          Klasik devir denilen 16. yüzyıl Osmanlı Çinileri Türk Tezyinatında önemli bir yere sahiptir. Orta Asya'da Uygurlarla başlayan sanat geleneği bu dönemde yeni teknikler ve üslûplar ortaya konularak gelişmiştir. Mimari yapıyı tezyîn eden çiniler, ahenkli çizgileri, motifleri, desen, kompozisyon ve renk tasarımları ile daha önce hiç görülmemiş, emsâli olmayan, çok nitelikli gelişmiş bir sanatın ifadesidir. Sanatın estetiği kadar işlevi ve dayanıklı olması o devir çinilerinin önemli bir özelliğidir. Yaşanan hayat içerisinde bir ihtiyacın cevabı olarak ortaya çıkmış ve asırlara meydan okuyacak sağlamlıkta yapılmıştır. Bezemelerde kullanılan desenler ve bu desenleri meydana getiren motifler, iki boyutludur. Çizimde ikinci boyuta yer verilmemiştir. İnce kalın çizgiler, kendi ahengi içerisinde motifleri şekillendirirken, desene hareket ve derinlikte kazandırmış, işleme sırasında yapılan taramalar, desene üçüncü boyutu getirmiştir. Çizginin bu gücünü başarıyla kullanan Şahkulu, Baba Nakkaş ve Karamemi o devrin önemli sanatkârları arasındadır.

          Osmanlı çinilerinde daha çok bitki kaynaklı motifler göze çarpmaktadır. Hatâyî grubu altında toplanan bu motifler yaprak, penç, hatâyî, yarı üslûplaştırılmış çiçekler olmak üzere kendi içinde gruplara ayrılır. Bilhassa Çini sanatının en yüksek ve olgun dönemi olan XVI. Yüzyıl çini eserlerinde, hemen hemen bütün bahçe çiçeklerini bulmak ve o müstesna domates kırmızısı ile lâle, karanfil, gül, sümbül, baharda açmış erik ve kiraz dalları, selvi, asma yapraklı üzümleri seyretmek mümkündür. Hayvan motifleri ise hayâl mahsûlü efsânevî hayvan motifleri ve tabiat kaynaklı üslûplaştırılmış hayvan motifleri olmak üzere, Orta Asya ve Selçuklu çinilerindeki kadar rağbet görmemekle beraber kullanılan motiflerdir. Bunların yanısıra bulut, rûmî, çintamâni (sembolik düşünce mahsûlü motiflerden) gibi motifler birbirinden farklı desenleri süslemiştir. Desenlerde tabiat sevgisini gösteren motifler inanılmaz bir zenginlik ve daima değişen kompozisyonlarla çinilere işlenmiştir. Osmanlı Devleti'nin farklı kültürlerle tanışıp kaynaşması, sanat dünyasına yeni zevk ve görüşler getirerek millî üslûbun zenginleşmesini ve farklı üslûpların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Baba Nakkaş, Saz Yolu Üslûbu, Haliç İşi, Sıvama Bulut, Sıvama Rûmi gibi birbirinden farklı özelliklerde üslûplar Klasik devrin farklı dönemlerine damgalarını vurmuştur.

          Osmanlı çinilerinde görülen sanattaki bu başarılarının önemli sebebi Uygur Türklerinden itibaren devam eden ve devlet himayesinde kurulan nakışhanelerin disiplinli çalışmasından kaynaklanmıştır. O devirde sanatkârlık bir pâye olarak görülmüş, sanat devlet desteği ile kurulan kontrollü ve iyi şartlarda yapılma imkânına sahip olmuştur. Bütün sanat faaliyetlerinin denetimi, işlenecek desenlerin kontrolü ve kalitesi bu kurum tarafından yürütülmüştür. Böylece çini sanatının da diğer sanatlarda olduğu gibi millî üslûbun korunması ve farklı üslûpların etkisi altında zenginleşerek gelişmesi mümkün olmuştur. Devrin en yetenekli kabûl edilen sanatkârı, hükümdar tarafından başnakkaş tayin edilmektedir. Sanat konusunda en yetkin otorite olan bu şahıs, sernakkaş veya nakkaşbaşı gibi isimlerle de anılır. Nakkaşbaşı, birçok sorumlulukları yanında eğitici sıfatı da taşımıştır. Nakkaşhane aynı zamanda genç sanatkârların yetiştiği bir eğitim merkezi veya merkez okul görevini de üstlenmiştir. Nakışhâne sanat ve zanaat erbabından meydana gelmektedir. Bu sayede sanatta disiplin sağlanmış, denetim mekanizması, kalite kontrolü mükemmel işlemiş ve sanatta millî kimlikte korunmuştur.

          Osmanlı çinilerinde şablon ya da kalıp kullanılmamış, her desen işleneceği yere uygun olarak tasarlanmış ve bu sebepten dolayı, klâsik devir çinileri, desen çeşidi bakımından çok zenginleşmiştir. Tezyinatta önemli yeri tutan çinide de desen tasarımı, sanatkârın sanat yeteneğinin mihenk taşıdır. Hayâl gücünün erişebildiği zenginliği, zevki ve kazanmış olduğu bilgi birikimini gösterir. Bu sebeple eserin ruhu, desendeki çizgilerde gizlidir. Eserdeki estetik, ince-kalın çizgilerin bir ahenk içinde dile gelmesiyle sağlanmıştır. Renk çizgiyi destekleyen yardımcı bir faktördür. Sanatkârlar tasarımlarını bezenecek yere göre yapmışlardır. Bezenecek nesnenin özellikleri, bulunduğu durum ve süsleme maksadı dikkate alınarak desen tasarlanmıştır. Bugünkü tanımıyla çalışmalar hep bir konsept ortaya koyma göze çarpmaktadır.  Mimari yapıların içini bezeyen duvar çinilerinde pano özelliği taşıyan desenler, ulama (raport) desenler, geometrik desenler ve zencerekler kullanılmıştır. Her bir desen grubu da kendi içinde serbest desenler, simetrili desenler, ters simetrili desenler ve çark-ı felek tarzındaki desenler görülmektedir. Hazırlanan desenler sernakkaş tarafından kabul görürse, iğnelenerek kalıbı çıkarılmaktadır. Renk tasarımı önemli bir süreçtir; eğer zeminde boyanacak kısım var ise önce zemin (kitâbeler, köşebentler, desen zemini, paftalı kısımlar v.b.) boyanır daha sonra motiflerin renkleri tespit edilerek işlenir. 

          Çini boyaları çeşitli metal oksitlerinden elde edildiği için farklı özelliklere sahiptir. Bir kısım boyalar, çininin yüzeyini örtmeyen şeffaf nitelikte (Türk mavisi, açık lâcivert, zümrüt yeşili v.b.), bir kısmı ise yüzeyi ve diğer rengin üzerine geldiğinde o rengi kapatan örtücü boyalardır (kırmızı, siyah, sarı v.b.). Bazı boyalar akıcıdır, bu sebeple deseni çini üzerine işlemek bilgi ve tecrübe gerektirmektedir. Tahrirler de fırça ile (ince-kalın çizgiler), kendi ahengi içinde motifleri şekillendirirken, desene hareket ve derinlik kazandırmış ve işleme esnasında yapılan taramalar, desene üçüncü boyutu getirmiştir. Boyama ile renklerin birbirine karışmasına mâni olurken boyamada motife derinlik kazandırmıştır.  Bazı çinilerin işlenmesinde tahrirler cisimli (hacimli) boyalar kullanılarak yapılmıştır.

          Çini üzerinde yapılan bezemeler sır altı tekniği ile işlenmiştir. Daha önce hiç görülmemiş renklerin ilk kez kullanılması bu dönem için büyük bir yeniliktir. Renkler canlı, parlak ve çok çeşitlidir. Firûze (Türk mavisi-türkuvaz), mavi, tatlı yeşil (zümrüt yeşili), açık lâcivert, patlıcan moru ve siyah başta olmak üzere Osmanlı çinilerinin renk ve boya bakımından da başarısını ortaya koymaktadır. Kırmızı renk parmakla dokununca hissedilen hafif kabartılmış parlak bir mercan kırmızısıdır ve bu devir atölyelerinin buluşudur. Renk tasarımları da çok başarılıdır; yapılan boyama teknikleri ile motiflere hacim kazandırılması yine devrin önemli özelliklerindendir. Tek rengin tonları ile boyama yapılarak ışık- gölge ve derinlik etkisi verilmiştir. Klasik devir Osmanlı çinilerinde desen büyük bir ustalık ve maharetle birbirinden farklı boyama teknikleriyle işlenmiştir. Desenin çizilmesinde (kitabe açmak, kenar suyu, zencerek, köşebent v.b.) ve işlenmesinde (zemlemek, zülf-ü arus, ulama çini, mukarnas çinisi, mertebani, lakabî, kalem açmak, göztaşı, bakırlamak, aşı boyası, v.b.) kullanılan pek çok tabir ve terim vardır. Gelenekli sanatlarımızdan eksilen bu klâsik terimlerin unutulması, pek çok mana ve kavramı da beraberinde yok etmektedir. Unutmamak gerekir ki bu eksiklik, kültürümüze vahim darbeler vurmakta, millî değerlerimizi yok etmektedir. Dünya sanat tarihinde Türk'ün millî simgesi hâline gelen Çini sanatı, ne yazık ki 300 yıla yakın bir zamandır millî zevk ve estetiğini kaybetmektedir.  

          Milletlerin sanatına yön veren ve ülkenin millî kimliğini belirleyen ortak davalar, toplumsal ve sosyal değerler mevcuttur. Tarihin seyri içinde bu değerler eserlere işlenirken, kullanılan millî üslûplar, klâsik teknikler, gelenekler, kavramlar yeni malzemeler ile verilmektedir. Bütün bu değerler, ait olduğu milletin varlığını devam ettiren, onu besleyen ana damarlarıdır. Onun için çini sanatını, zirvede olduğu devirler esas alınarak klâsik şekliyle incelemek, adeta yeniden keşfeder gibi özüne inerek mânâ ve ruhunu anlamak, desen çizme tekniğini ve işleme tekniklerini öğrenebilmek, ilk ve en önemli adımdır. Ebetteki sanatın işlendiği malzeme önemliydi, ve o sanata yön veren fırçanın ucundaki boya da önemliydi, hepsinden de öte konsept kavramıyla özgün çalışmaların ortaya konulması o devri çağdaşlarından ayıran en önemli özellikti.  

          Çini üretiminde kullanılan temel hammaddeler öğütülmüş kuvars tozu, cam tozu (frit) ve kil den oluşmaktadır. On altıncı yüzyıl Osmanlı Çinilerinde kuvars miktarı ağırlıkça %85 in üstündedir. Cam ve cam yapıcı katkılarla birlikte bileşimdeki SiO2 oranı ağırlıkça %90’ın üzerine çıkmaktadır. Bu kadar yüksek SiO2 içeren malzemelerin üretiminde iki noktada zorluk bulunmaktadır. Birincisi şekillendirme sürecinde düşük plastiklik sebebiyle malzemeye bütüncül şekil verilememesi sebebiyle, malzeme kuruma sürecinde çatlamaktadır, ikincisi ise sinterleme sürecinde silikanın termal kararlı davranış göstermemesi sebebiyle çatlakların oluşmasıdır.

SORUMLULUK

          16. yüzyıl Osmanlı çinilerinin üretimine yönelik farklı kurum ve kuruluşlar tarafından çalışmalar yürütülmüş olsa da o dönem çinilerinin ebatlarında ve kompozisyonunda (çizgi, desen ve renk tasarımları ile şekil ve malzeme yönüyle) üretim henüz yoktur.  16. yüzyılda yapılmış Osmanlı çinilerinin tekrar kültürümüze kazandırılması ve gelecek nesillere günümüz teknolojileri ile yapılmış yeni çini örneklerinin sunulması gerekmektedir. Ayrıca çini kültürümüzün geçmişten günümüze güçlü bir şekilde aktarılması yapılarak bu alanda motivasyon sağlanması ve gençlerin eğitilerek yeni girişimcilerin ortaya çıkması sağlanmalıdır.

 

KAPSAM

          Program öncelikli olarak 16. Yüzyıl Osmanlı Çinilerinin bir bütün olarak (malzeme-desen işleme-sır) üretimi ve tanıtımını kapsamaktadır. Sonraki aşama geliştirme ve inovasyon çalışmalarıdır.

  • Çini bünyelerin kalınlığının inceltilmesi ( <1cm)
  • Daha büyük ebatlarda çini bünyelerin üretilmesi (180 cm boyunda )
  • Nano kompozit çini boyaları üretimi
  • Çini Sanat ve kültür değerinin artırılması; çininin en parlak dönemini teşkil eden 16.yüzyıl çinilerinde görülen desen ve işleme tekniklerini, kaidelerini gelenekli tekniklerini günümüze taşıyarak çininin tekrar eski değerinin kazandırılması
  • 16.yüzyıl Osmanlı Çinilerinin bir kısmını, bize ilham kaynağı ve mukayese unsuru olması bakımından bire-bir işlemek ve böylece geçmişle gelecek arasında köprü kurmak
  • Yüksek silika bünyeler için astar ve sır hazırlama (yüksek düzeyde sır-bünye bütünleşmesi)
  • Çini bünyede göz akı renk oluşturma (göz akı üzerine mavi-beyaz çizimler)
  • Vazo ve tabak gibi ürünlerin yüksek silikalı olarak şekillendirilmesi (yüksek silikalı olarak 16. Yüzyıl Osmanlı Çini kompozisyonunda-vazo ve tabak üretimi)
  • Çini Sanat ve kültür değerinin artırılması; çininin en parlak dönemini teşkil eden 16.yüzyıl çinilerinde görülen desen ve işleme tekniklerini, kaidelerini, gelenekli tekniklerini günümüze taşıyarak çinin tekrar eski değerinin kazandırılması

 

FAYDA

          Çini kültürümüz 16. yy’de mimarinin farklı alanlarında kullanılmış ve dünyanın birçok ülkesine ihraç edilerek en parlak dönemini yaşamıştır. Günümüze gelen örnekleri daha çok cami, mescit, türbe ve saraylarda iç ve dış mekân uygulamalarıdır. Uzun yıllar bu alanda aynı kompozisyon ve ebatlarda üretimin yapıldığı görülmemiştir.

 

          Osmanlı çinileri günümüzde tekrar hayata geçirilebilir gözükmektedir ve yeni teknolojiler ile geliştirilmeye de açıktır. Proje 16. yüzyıl çinilerinin üretilmesi yönüyle bir Ar-Ge projesi olmakla beraber Osmanlı çinilerinin daha iyi anlatılması ve günümüze tekrar kazandırılması yönüyle de kültürümüze ve tarihimize büyük bir katkı sağlayacağı aşikârdır. Genellikle bilim ve sanatın birbirinden kopuk olması; sanatkârların desen ve boyamayı çok iyi bilmelerine rağmen Ar-Ge alanında yeterli düzeyde çalışma yapma imkânlarının olmayışı, aynı şekilde bilim dünyasındaki akademisyenlerinde sanat kısmında yeterli bilgi birikimine sahip olmamaları nedeniyle bu alandaki ilerlemeler zayıf kalmıştır. Dolayısıyla bu proje ile bilim (akademisyenler) ve sanat dünyası (sanatkârlar) iş birliği yaparak çini kültürümüzü günümüze aktararak ileriye taşımaları mümkün olacaktır. 

 

          Proje öncelikli olarak 16. yüzyıl çinilerinin üretimi (bünye, boya ve sır) ve bu yüzyıl çinilerinde görülen desen ve işleme tekniklerini,  kâidelerini, gelenekli tekniklerini günümüze taşımak ve kültürümüzün gelişmesine, tanıtılmasına katkı sağlamaktır. 

 

                                                                                                       Prof. Dr. Osman ŞAN

Kütahya Dumlupınar Üniversitesi

                                                                                               Mühendislik Fakültesi

 Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü

Son Güncelleme Tarihi: 20 Mart 2025, Perşembe